Responsive Navbar with Sidebar
DOLAR 39,3959 EURO 45,6626 STERLİN 53,5563 GRAM ALTIN 4.323,78 BIST 100 9.303,31 BITCOIN $107.134
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Uğur Korkmaz

Uğur Korkmaz

ugurkorkmaz@gmail.com

Tüm Yazıları

Nerede o eski bayramlar?

Giriş: 07.06.2025 13:26 | Güncelleme: 07.06.2025 15:00
Paylaş

Nerede o eski bayramlar?

Merhabalar. Öncelikle herkesten özür dileyerek başlamak istiyorum. İlk yazıdan bu yana uzunca bir zaman geçti. İşler, dertler, sağlık problemleri derken

bugüne kadar yazısız geldik. Kusura bakmayınız efendim; arada oluyor böyle aksaklıklar…

Bir bayrama daha erişmiş olmanın verdiği mutluluk ve çalışanlara tanımış olduğu kısa tatil fırsatıyla Haziran’ın da bir haftasını geride bıraktık. Herkesin bayramını kutluyor, sevdikleriyle birlikte geçirecekleri nice sağlıklı, huzurlu, mutlu bayramlar temenni ediyorum.

Eskiden bayram dediğimizde heyecanımız bir ay öncesinden başlardı. ‘Bayramlıklarımız için ek bütçe yaratıldı mı’, ‘dışarıdan satın alabilecek miyiz’ acaba diye merak ederdik.

Sonra bir bakardım, annem desenli bir kumaş almış (beyaz üzerine sarı otomobil figürleri olan), bize gömlek dikiyor bayramlık.

O zamanların ürüne erişim sıkıntılarını ve maddi problemlerini anlattığımızda yeni kuşak kesinlikle idrak edemiyor. Eski Bursalılar bilir ki; Sönmez İş Sarayı’nın zemin katındaki Galeri Çocuk mağazası nice bayramlıkların satın alındığı adres olmuştur. Nasıl olduğunu anlamadığımız bir hızla piyasaya giren maymun figürlü Waikiki markasını da unutmamak lazım. Her çocuğun hayallerini süslüyordu o dönemde. (Reklam değildir, ağır nostalji ve hatıralar içerir.)

 

 

Bayramlıklar hazır olduğunda evin başköşesine, yani özel misafirler hariç kimse için kullanıma açılmayan yasak bölgemiz salona yerleştirilirdi. Öyle ya; o dönem evlerimizin 3+1 ya da 2+1 olması çok bir anlam ifade etmiyordu zira +1 olan salon kısmını hiç görmeden çocukluk dönemini bitiren arkadaşlarım oldu.

Salonun kapısını aralar, ertesi gün giyeceğimiz kıyafetlerimize hayran hayran bakardık. Dayanamayıp arife gününden kıyafetlerini giyip mahallede afili bir tur atan arkadaşlarımız da olurdu elbet. “Arife böceği” olarak tanımlanan bu kitlenin de hayatlarımızda özel bir yeri hep olmuştur.

Neyse efendim, konu dağılmasın; bayram sabahı namazla başlar, aile kahvaltısıyla devam ederdi. Evdeki büyüklerin elleri öpülür; sonrasında bir an evvel ziyaretlere başlanırdı. Aile ile olan ziyaretlerin bir an evvel bitmesini de iple çekerdik. Sonrasında çocuklar için özgürlük ve hasılat zamanı gelirdi.

Mahalle konseyi toplanır, kim para veriyor, kim çikolata veriyor, kimde mendil var kimde dandik şeker var konusundaki tüm bilgi paylaşılırdı. Küçük gruplar halinde ziyaretler yapılır, cepler mendille, şekerle ve mümkünse en önemli hediye olan parayla doldurulurdu.

Bir ilave de yol kesme konusunda olurdu. Dün şehir dışına çıkarken birkaç noktada denk geldiğimiz “İple Yol Keserek Bayram Harçlığı Toplama Ekipleri” benim çok aşina olduğum bir kavram. Yetiştiğim muhit bir sokak olduğu için; kandillerde ve bayramlarda hemen ip tedarik edilir, sokağın başında ve sonunda oluşturulan mevzilerde gelen geçenden Deli Dumrul hesabı para isterdik. Şimdiki çocuklara ne kadar manasız gelse de bizim dönemin tercih edilen organize etkinliklerindendi.

Benim yetiştiğim sokağa özel miydi bilmem ama komün sistemi çözmüş ve devreye almıştık. Kazancımızın bir bölümünü kooperatif aidatı gibi ortaya koyar, bir mahalle bütçesi yaratırdık. Yatırım planlarımızda her zaman birinci öncelik “meşin top” olurdu. Spor tesisi, çocuk parkı, etkinlik alanı gibi kavramlar o dönemde hayatlarımızda pek yer almadığı için, dört adet büyükçe taş ile çift kalenin sınırlarını belirlediğimiz futbol sahalarımızı kendimiz organize ederdik. “Mahalle Maçı” adı verilen özel organizasyonlardan biri olacaksa iki mahallenin de yetişkinleri seyirci olurdu maçlarımıza. “Taş üstünden geçti, saylanmaz, üç korner bir penaltı, adamın gol dedi” gibi sokak futbolunun temelini oluşturan tüm söylemlerin çıkış kaynağı olan yaşanmışlıklar vardı. Kalenin hayali üst direğinin o anda mevcut kalecinin boyuyla doğru orantılı olmasının bir mantığı yoktu ama geçerliliği vardı. Kendimi düşünüyorum, bir metre on santim yer cücesi halimle kaleye geçtiğimde üst direk bir buçuk metre civarına düşerdi. Taze ergen boy atmış bir arkadaşımız o anda kaleciyse, onun boyuna göre kale ölçüleri maç içerisinde değişirdi.

‘Nerede o eski bayramlar?’ diye başlayıp, dönem ekonomisine ve alternatif gelir kaynaklarına derinlemesine bir bakış sergileyen yazımızın sonuna doğru gelirken, hayata, teknolojiye ve teknolojinin getirdiklerine sitem etmek istiyorum biraz.

Cep telefonu olmayan, ev telefonlarının bile sınırlı olduğu bir dönemde, cuma günü okul çıkışı cumartesi günü buluşacağımız yere ve saate karar verirdik. Genelde saat 13.00’te Heykel Kafkas önünde gerçekleşecek bu buluşmalar için bir daha iletişime geçmezdik. Cumartesi günü geldiğinde 12.50-13.15 arası gelenlerle buluşulur, gelmeyenler öldü mü kaldı mı hiç merak edilmezdi. Eve dönüş saatimiz belliydi, ebeveynlerimiz arama sorma ihtiyacı duymazdı. Günümüzde iki yaşında çocukların kol saatlerine kadar inmiş olan konum ve yer bildirim servislerinin o dönem hayali bile kurulmuyordu. Önce hayat bilgisi dersinde, biraz daha büyüyünce de coğrafya dersinde pusula ve harita kullanımını öğreniyorduk. Uzun seyahatlerde bile bir kere açıldıktan sonra hiç aynı şekilde katlanmayan kuşe kağıda basılı haritalar yardımıyla yolumuzu buluyor, gideceğimiz yere ulaşıyorduk.

‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya’ edebiyatı yapmayacağım ama geçmiş dönemin ruhunu da doğallığını da özlüyorum. Tablet ve konsol çağı çocuklarının da bizi ve yaşadıklarımızı anlamasını beklemiyorum zaten. Şimdi onların dijital dönemi, bizler ayak uydurmaya çalışıyoruz onlara.

Geçmişin güzel hatıralarını geleceğe taşıdığımız, yaşadığımız andan da keyif aldığımız huzurlu günler ve nice mutlu bayramlar dilerim. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.

Yorumlar

Yazarın Diğer Yazıları

Diğer Yazarlar

Günnur Ekşi Ataokay
Tolgay Ataokay
Uğur Korkmaz

Haber Arama