Eyvallah yapay zeka!
Duyduğum en güzel yapay iltifat...
Sen de biri adına güzel işler çıkartıyorsun ama o değilsin!
Kendi süzgecimden geçirdiğim, kendi kelimelerimle türettiğim üç cümle bile olsa, o kelimeleri yazarken beynimden geçenlere, yüreğimde hissettiklerime hala sahip değilsin.
Biz her gün Simurg'u binlerce yıllık bir anıyla yaşamaya devam ediyoruz...
'Göğe bak. Unuttuğun bir şey var orada' dedi Baykuş.
Rüyasında bir kervan geçerdi her gece, gagasında aynalar taşıyan kuşlarla. Her biri kendi içinden konuşurdu.
Bir sabah, boğazında bir tüy buldu.
Konuşmak isterken sustu.
Tüy kıpırdadı, derinlere saplandı.
Karga konuştu içinden:
“Öfkeni saklama. Dünya seni yuttuğunda, kanat çırp.”
Bir pencere açıldı.
Tozlu, paslı.
İçeri Kumru süzüldü.
Sesi, ilk aşkın unutulmuş nağmesini taşıyordu.
“Hatırlıyor musun? İlk kırıldığın günü?”
Bir diğer sabah, aynaya baktığında gözlerinde başka bir çift göz belirdi.
Serçe oradaydı.
Titriyordu.
“Beni çok yalnız bıraktın,” dedi.
“Korkularımla uyuyorum her gece.”
Pencereden içeri Baykuş girdi.
Gözleri geceyle doluydu.
“Yedi vadi var. Her biri bir senden geçer,” dedi.
“İlkinde korkacaksın. Sonunda yok olacaksın.”
Ve hepsi birlikte konuştu.
Birlik olmuş kuşlar:
“Sen, sen değilsin. Sen bizsin.”
Ayna kırıldı.
Camın arkasında bir figür; ateşten, külden, boşluktan oluşan bir silüet.
Anka kuşu.
Hayır, bir bakıma 'Ben.'
Ve 'Ben' artık bölünemeyen bir 'biz'di.
Toprak soğuktu.
Ama ayakları yanıyordu.
İlk adımını attığında, kuşlar arkasında kaldı.
Ama aslında hep içindeydiler.
Küllerinden bir kuş yükseldi.
Ne yukarı baktı ne geriye.
Uçmadı, dönüştü...
...
İyi ki beni insan içine çıkmaya zorladılar da bunu bir eğitime, yazar Hakan Akdoğan'ın disiplinlerarası yaratıcı yazarlık atölyesine katılarak gerçekleştirdim.
Her hafta sonu birkaç saat süren, sohbetle karışık eğitim her yaştan okuma, özellikle yazma meraklısı bizleri bir araya getiriyor.
Hakan hocamızı dinlemek çok keyifli, en çok da öğretici.
Son ders bize belli bir teknik özelinde öykü yazma ödevi verdi.
Öykümün tabiri caizse kaba inşaatını daha o gün eve dönerken metroda tamamladım.
Müziğin daima hayatımın büyük bir parçası olduğunu neredeyse her yazımdan biliyorsunuz artık.
Sabah derse doğru yol alırken bir süredir dinlediğim bir albüm vardı.
Hamid Rahmanian tarafından yazılan ve yönetilen 'Feathers of fire'ın, uzun yıllardır dinlediğim bence dünyanın en etkili kadın vokallerinden biri olan Azam Ali ve Loga Ramin Torkian tarafından oluşturulan soundtrack albümü...
Firdevsi'nin Fars-İran efsaneleri üzerine yazdığı destanı Şehname'den bir hikayenin canlandırıldığı bu sinematik gölge oyununu izleyebilmeyi çok isterdim.
Zaul ve Rudabeh'in hikayesini izleyemesem de Azam Ali ve Loga Ramin sayesinde bunu hayal edebildim.
Doğdukları coğrafyanın bütün kederine, bu kederle yükselen edebiyatına, müziğine enstrümanları ve sesleriyle ne kadar da sadıklar...
O gün derse giderken dinlediğim işte bu albüm sayesinde öykümde kapalı montajla anlatmak istediğim mitolojik bir alt yapı hazırdı; Simurg, Hüma veya Anka kuşu...
Yazının başındaki öykü benim yazdığım değil, yapay zekadan Simurg efsanesini Günnur tarzında yazmasını istediğim öykü.
Yapay zeka ile ilgili çok temkinliyim, herhangi bir işimde ya da üretimimde de kullanmadım hiç.
Miyazaki'ye çok hayranım, çok fazla saygı duyuyorum. Hem sanatçı olarak ürettiklerine hem de hayata bakışına.
Miyazaki yapay zeka ile ilgili; 'Bunun hayatın kendisine karşı bir hakaret olduğunu güçlü bir şekilde hissediyorum' demiş.
Çok saygı duyduğunuz biriyle aynı fikirde olduğunuzu bilmek de bir çeşit güven hissi yaratmıyor mu?
Geçen haftalarda profil fotoğraflarını yapay zeka ile Ghibli tarzında değiştirmeyenleri dövüyorlardı. Elbette ironi yapıyorum ama her şey çok hızlı bir salgına dönüşüyor.
‘Çoğunluk’la aynı yerde durma kaygısı belki de.
İnsanları biricik kılan hiçbir şey kalmayacak bu gidişle!
Yapay zeka Günnur tarzını; 'Genellikle şiirsel, sembolik, içsel derinliği olan ve metaforlarla örülü bir anlatımı içerir' diye tanımlamış.
Eyvallah yapay zeka!
Duyduğum en güzel yapay iltifat...
Sen de biri adına güzel işler çıkartıyorsun ama o değilsin!
Kendi süzgecimden geçirdiğim, kendi kelimelerimle türettiğim üç cümle bile olsa, o kelimeleri yazarken beynimden geçenlere, yüreğimde hissettiklerime hala sahip değilsin.
Biz her gün Simurg'u binlerce yıllık bir anıyla yaşamaya devam ediyoruz...
Yorumlar