Baştan söyleyeyim, Karadenizlileri çok severim…
Hiç öyle linçe falan gelmeyin…
O kadar çok Karadenizli arkadaşım, dostum var ki…
Müziğini de çok severim…
Hatta çokça bana yürüyüş anlamında Iron Maiden’ı anımsatır…
Hele bir de rahmetli Kazım Koyuncu vardır ki; tanıdığıma, sohbet ettiğime her an ‘iyi ki’ dediğim insandır…
Geçen günlerde bir haber düştü karşıma…
Nilüfer 1. Karadeniz Festivali…
Bilmeyenler için ileteyim, eski bir Nilüfer Belediyesi çalışanıyım…
Nilüfer Müzik Festivali’nden tut da Caz Festivali’ne kadar hepsini gördüm, hepsinde de çalıştım…
Bu kent, Tomatito ile Sertab Erener’i aynı sahnede gördü…
Bu kent son dönem cazın Miles Davis’i olarak gösterilen Erik Truffaz’ı gördü…
Bu kent Evgeny Grinko’yu gördü…
Bu kent Findlay’i gördü…
Selda Bağcan’ı, Mor ve Ötesi’ni, Şebnem Ferah’ı, Duman’ı, hatta son olarak Hayko Cepkin’i ve daha fazlasını…
Nasıl anlatılır bilinmez ama şöyle başlayayım; Turgay Erdem döneminde başlayan sanatsal anlamda tekelcilik, bu dönemde de devam ediyor…
Mesela Erdem döneminde bu gözler, Caz Festivali’nde Nilüfer Roman Orkestrası’nı gördü…
Tamam; etnik müzik bu dünyanın yerel müziği (Radyo Oksijen’den alıntı söz) eyvallah da; bütçeyi kısma adına yedirmece, müziğin, sanatın ruhuna ters…
Her şeyden önce Nilüfer’e ters…
Mustafa Bozbey zamanının ardından Nilüfer Belediyesi’nin nereye evrildiği ile ilgili rapor yazacak kadar hakimim…
Niye hakimim onu da bilmiyorum, halen bir haberci kimliğimiz var zannediyorum belediyeden haber akıyor…
Maaş ödenmez, ödenmeyenden önce haber gelir, bir terslik olur Başkandan ve danışmanlarından önce bize haber gelir…
Ayrılsak da beraberiz durumu mevcut maalesef…
Neyse, yukarıdaki konuya dönelim, uzattık!
Bir Başkan Karadenizli diye, bir ilçede Karadeniz Festivali yapmak kadar garip bir durum yok…
Bir sonraki Başkan Muşlu olursa Doğu Anadolu Bölgesi Şenliği mi olacak?
Bu düşüncemin şöyle altını doldurmak isterim;
Balkan Panayırı tam olarak ‘cuk’ bir etkinlik Nilüfer için…
Balkan Mahallesi bir yana, Nilüfer’de şehrin en batı tarafında olan Balkan Göçmenleri için amaca hizmet eden bir etkinlik…
Bu bağlamda da şunu söylemek gerekir; Karadeniz Festivali en fazla Osmangazi Belediyesi’ne yakışırdı…
Dikkaldırım’a yakın Hüdavendigar Parkı’nda yapılacak bir festival, amaca hizmet ederdi…
Nilüfer Belediyesi il içi turizme önem verip, Dikkaldırım’ı ilçeye çekmek istiyorsa bilemem tabii…
Nilüfer’e Karadeniz Festivali’nden önce bir Nilüfer Festivali gerekmiyor mu?
Her köyde, mahallede yapılan etkinliklerin birleştiği, Nilüfer’in kültürünü, sanatını, gastronomisini anlatan geniş kapsamlı bir Nilüfer Festivali!
Neyse gelelim sonuca;
Nilüfer bir kültürdür…
Nilüfer sadece Mustafa Bozbey’in değil; Bukle Erman’ın, Hande Koç Çetin’in, Güney Özkılınç’ın, Berhan Soner’in, Şafak Baba Pala’nın, Elvan Atay’ın ve ismini unuttuğum, sayamadığım birçok kişinin emeği olduğu kültürdür…
Hande Koç Çetin demişken; doğrudur yanlıştır ama doğru bildiğimizi dillendirmemiz sadece bu döneme ya da Turgay Erdem dönemine denk gelmiyor. Yıllar önce Nilüfer Müzik Festivali’nin basın toplantısının İstanbul’da olduğunu sosyal medyadan eleştirmiş, Hande Koç’dan da başkan danışmanı sıfatıyla bir teessüf yemiştim. Tepki görelim diye doğru bildiğimizi de mi söylemeyelim?
Döndük konuya…
Nilüfer; kişilerin yöresel keyifleriyle değil, kültür ve sanatın gerekliliğiyle yoğrulmuş bir merkezdir!
Ve ilçeler; nüfusunda barındırdığı çoğunluğu oluşturan kültürün mutluluğu için vardır, kişisel keyiflerin ya da ilişkilerin değil…
520 bin nüfusu olan ilçenin en fazla 35 bini Karadenizliyken bu festival yukarıda da dediğim gibi ya Osmangazi Belediyesi’ne ya da Büyükşehir’e yakışırdı…
Sonunda ‘derdini Tolgay’ diyebilirsiniz…
Ancak; maaşlarını geç almak zorunda kalan eski iş arkadaşlarım varken, şubatta bitmesi gereken sendika anlaşması yönetimsel sıkıntılar sebebiyle mayısı bulmuşken, emekçi sıkıntı yaşarken, bütçeyle çalışanın üzerinde horon tepmek ne kadar doğru?
Haaa burada ‘festival sponsorla yapılıyor’ cümlelerini duyar gibiyim… O sponsorlar bir tek emekçinin yanına uğramıyor herhalde!
Ayrıca, hafta sonu özenle insanları çalıştırıp, mesai ücretlerini vermeyip, ‘hafta için izin yapın’ demek de ayrı bir konu!
Neyse; Nilüfer’in bir kısmı mutlu, Karadenizliler mutlu, bürokratlar mutlu, başkan zaten hep mutlu…
Bizim derdimiz de sanat sepet işleri vs. işte, pehh!
Son olarak Büyükşehir’de Basın Şube Müdürü olan kardeşim, Nilüfer’den mesai arkadaşım Mustafa Gazioğlu’na yeni görevinde başarılar diliyorum ve hafta içindeki sohbetimizde dillendirdiğim cümleyi de buraya not olarak bırakıyorum: “En kötü ve en iyi yanım düz olmak.”
Sizin için iyi mi kötü mü; seçersiniz artık!
Yorumlar